24 Ocak 2013 Perşembe

Tevfik Fikret - Yağmur - Sesli Şiir Dinle



Tevfik Fikret - Yağmur



Yağmur

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler 
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz 
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz 
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz 
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler... 

Sokaklarda seylabeler ağlaşır 
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır; 

Bulutlar karardıkça zerrata bir 
Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir; 

Bürür bir soğuk, gölge etrafı hep, 
Numayan olur gündüzün nısf-ı şeb. 

Söner şimdi, manzur olurken demin 
Hayulası karşımda bir alemin. 

Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere; 
Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. 

Geçer boş sokaktan, hayalet gibi, 
Şitaban u puşide-ser bir sabi; 

O dem leyl-i yadımda, solgun, tebah, 
Surur bir kadın bir rıda-yı siyah 

Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek! - 
Susarlar, uzaktan ulur bir köpek. 

Öter guş-ı ruhumda boş bir enin, 
Boğuk bir tezad-ı sukun u tanın; 

Küçük, pür heves, gevherin katreler 
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz 
Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz 
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz 
Küçük, pür heves, gevherin katreler... 

YAĞMUR 
(Günümüz Türkçe'siyle) 

Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar 
Kafeslerde, camlarda titreşerek 
Dürmadan türkü söyler, ağıt yakar 
Kafeslerde, camlarda titreşerek 
Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar 

Sokaklarda seller ağlaşır 
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır; 

Bulutlar karardıkca zerrelere bir 
Ağır, olgun dalgalanma gelir; 

Bir soğuk gölge çevreyi bürür, 
Gündüzden geceyarısı görünür. 

Söner şimdi, görünürken demin 
Maddesi karşımda bir alemin 

Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere; 
Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. 

Geçer boş sokaktan, hayalet gibi 
Koşarak bir Cocuk, başı Ortülü 

O sıra, andığım gece, solgun ve bitkin, 
Sürür bir kara Carşafı bir kadın 

Saçaklarda kuşlar - acıdır bu pek! - 
Susarlar, uzaktan ulur bir köpek. 

Oter ruhumun kulağında boş bir inilti, 
Boğuk bir sessizlikle tınlamanın çelişkisi 


Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar 
Sokaklarda, damlarda hep titreşir 
Ezgi söyler durmadan, ağıt yakar 
Sokaklarda, damlarda hep titreşir 
Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar... 


Tevfik Fikret 
(1897)


23 Ocak 2013 Çarşamba

Şeyh Galip - NaaT (Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî)



Şeyh Galip - Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî
NaaT
Sesli Şiir Dinle



Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî


Sultan-ı rûsül şâh-ı mümeccedsin efendim 
Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim
Divân-i ilâhide ser-âmedsin efendim
Menşur-ı “le-amrük”le müeyyedsin efendim
.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda 
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-ı cezâda
Gülbank-i kudümün çekilir arş-ı Hudâ’da
Esmâ-i şerifin anılır arz ü semâda

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Ol dem ki velilerle nebîler kala hayrân 
“Nefsi” deyü dehşetle kopa cümleden efgân
Ye’s ile usâtın ola ahvâli perişân 
Destur-ı şefaâtla senindir yine meydân

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Bir gün ki dalup bahr-ı gama fikrete gittim 
İlden yitürüp kendümi bî-hodlıga yitdim
İşyânım anıp âkıbetimden hazer etdim
Bu matlaı yâd eyledi bir seyyîd işittim

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim

.

Ümmideyiz ye’s ile âh eylemeyiz biz
Sermaye-i imanı tebâh eylemeyiz biz
Babın koyup agyâre penâh eylemeyiz biz
Bir kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

.

Bîçâredir ümmetlerin isyânına bakma 
Dest-i red urup hasret ile dûzaha yakma 
Rahm eyle aman âteş-i hicrânına yakma 
Ez-cümle kulun Gâlib-i pür-cürmü bırakma

.
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim
Hak’dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim

.

Şeyh Galib



Biz Seni Görmeden Sevdik Ya Resulallah

Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun - Bugün Peygambermiz(s.a.v.)'in Doğum Günü...

Tüm İslam Aleminin Mevlid Kandili Mübarek Olsun



İyi ki Doğdun Ya Resulallah (s.a.v.)

Hasan Kaçan - Çanakkale Şehitlerine - Mehmet Akif Ersoy Şiiri


Mehmet Akif Ersoy - Çanakkale Şehitlerine
Hasan Kaçan'ın Sesinden (Ekmek Teknesi)


Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.



Dur Yolcu!
Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sakit yığın, vatan kalbinin attığı yerdir.



Sezai Karakoç - Rüzgar - Sesli Şiir Dinle


Sezai Karakoç - Rüzgar


Rüzgâr

Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım! 
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr... 
Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım; 
Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar... 

O ceviz dalları, o asma, o dut, 
Gül gül, mektup mektup büyüyen umut... 
Yangından yangına arda kalmış tut. 
Muhabbet sürermiş bir rüzgâr kadar. 

(1951)

Sezai Karakoç

-----------------------------------------------------------------------------------------------


Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgar, artık ne yandan esersen es!

Necip Fazıl Kısakürek




22 Ocak 2013 Salı

Sussan Olmuyor...

 

Sussan olmuyor susmasan olmaz 

 Dil dursa hakim bey tende can durmaz 

Yazsan olmuyor yazmasan olmaz

Kaleme tedbir koma tek durmaz

 

 

Hüseyin Nihal Atsız - Geri Dönen Mektup - Türker Nuhut'un Sesinden



Hüseyin Nihal Atsız - Geri Dönen Mektup
Türker Nuhut'un Sesinden



Geri Dönen Mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan,kendini gizler mi alevden?
Sen istedin,ondan bu gönül zorla tutuştu..

Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki, birer parçasıdır senden ilah’ın,
Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla,gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

Hasret sana,ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı..
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma “Kabil”,
İmkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sirretmeye elden seni, bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur,
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik…

----------------------------------------------------------------------------


İstek ve inanç, her güçlüğü devirir. 

Hüseyin Nihal Atsız





Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller - Bekir Sıtkı Sezgi - Türk Sanat Müziği Dinle




Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller - Bekir Sıtkı Sezgin




Eserin İlk Dizesi:      Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller
Söz Yazarı:                Osman Ebinç
Makam:                     Sûzidil
Form:                         Şarkı
Usul:                          Türk Aksağı
Bestekar:                  Ali Rızâ Avni(Tınaz)


Sözleri:

Açmıştı alevler gibi çehrendeki güller
Sevdayla her yanda tutuşmuştu gönüller
Ben miydim ona pervane ateş idi diller
Sevdayla her yanda tutuşmuştu gönüller


Ahmet Hamdi Tanpınar - Ateş ... ve ... Su - Edebi Sözler


Ateş Ve Su
Su - İhsan Oktay Anar


İnsanoğlu, insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki binlerce hastalık, 
binlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.
Ahmet Hamdi Tanpınar / Saatleri Ayarlama Enstitüsü

"...kendi payıma ben dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. bu yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. sana izin veriyorum, git. git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. dünyadan ve onun binbir halinden korkma."
İhsan Oktay Anar/ Tutunamayanlar




Abdurrahim Karakoç - Mihriban - Bedirhan Gökçe'nin Sesinden


Bedirhan Gökçe'nin Sesinden




Şiirin Sözleri:

Mihriban

Sarı saçlarına deli gönlümü 
Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü 
Görmeyince sezilmiyor mihriban 

Yar,deyince kalem elden düşüyor 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor 
Lambada titreyen alev üşüyor 
Aşk kağıda yazılmıyor mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile 
Sevilen seveni düşürür dile 
Seneler asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama 
Aşk değince ötesini arama 
Her nesnenin bir bitimi var ama 
Aşka hudut cizilmiyor mihriban 

Boşa bağlanmış bülbül gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne 
Şaştım karabahtım tahammülüne 
Taşa çalsam ezilmiyor mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kördüğüm baştan sona tamamı 
Çözemedim çözülmüyor mihriban

Unutursun Mihribanım

unutmak kolay mı deme
unutursun mihribanım
oğlun kızın olsun hele 
unutursun mihribanım

hayat böyle bu gemide 
eskiler yiter yenide
beni değil kendini de 
unutursun mihribanım

yıllar sineme yaslanır 
hatıraların paslanır
bu deli gönül uslanır 
unutursun mihribanım

zaman erir kelep kelep 
meyve dalda durmuyor hep
unutturur bir çok sebep 
unutursun mihribanım

gün geçer azalır sevgi
değişir herşeyin rengi
bugün değil, yarın belki 
unutursun mihribanım

süt emerdin gündüz gece 
unuttun ya büyüyünce
ha işte tıpkı öylece 
unutursun mihribanım 


Şair : ABDURRAHİM KARAKOÇ





21 Ocak 2013 Pazartesi

Yahya Kemal Beyatlı - Ezan-ı Muhammedî - Sesli Şiir Dinle



Ezan-ı Muhammedî - Yahya Kemal Beyatlı



Ezan-ı Muhammedî

Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedî. 
Kâfi değil sadana Cihan-ı Muhammedî.

Sultan Selim-i Evvel'i râm etmeyip ecel, 
Fethetmeliydi alemi Şan-ı Muhammedî.

Gök nura gark olur nice yüz bin minareden 
Şehbal açınca Ruh-u Revan-ı Muhammedî.

Ervah cümleten görür Allah-ü Ekber'i 
Akseyleyince arşa Lisan-ı Muhammedî




Ahmet Hamdi Tanpınar - Bursa'da Zaman - Türker Nuhut'un Sesinden Dinle


Ahmet Hamdi Tanpınar - Bursa'da Zaman
Türker Nuhut'un Sesinden



BURSA'DA ZAMAN

Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.

Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikâyesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.

Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa'da zaman.

Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.

İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayâl içinde... Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevî âhenk..
Bir ilâh uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı bu cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.