Büyük İnsan!!!
20 Aralık 2010 Pazartesi
10 Aralık 2010 Cuma
Keyifle...
Bugün Konya'da kar var, ne güzel:)
Siz de şimdi elinize benim gibi kahvenizi alın, yaslanın koltuğunuza ve haydi sesi açın:)
24 Kasım 2010 Çarşamba
Pişman Değilim...
Yıl 1999...
Tam 11 sene olmuş, ne çabuk..
Oysa daha dün gibi hatıralar taptaze dimağımda...
Arkadaşlarla toplanmalarımız, hızlı dönemler, delikanlılık, idealler peşinde koşturmacalar...
Okumalar..
Bol bol okumalar...
Bir yandan da okul, eve yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta...
Kampüs çok soğuk, esentepe diyorlar hatta...
Şehrin dışında neredeyse...
Bugünki gibi etrafı yüksek binalarla, yurtlarla, otellerle çevrili değil...
Tramvay okulun içine girmiyor ( şimdi giriyor ), kapıda bırakıyor...
İster tıklım tıklım servise binip git, ister yürü...
Hele de soğuksa...Çekilmez yürümek, tek başınaysan üstelik...
Bazen can dostumun yurdunda kalıyorum, kampüsteki...
Onun kartıyla giriyorum yurt sakinlerinden biri gibi, zaten benziyoruz da birbirimize...
Ne de zor yurt hayatı..
Çamaşır yıka, ütü yap, çalışma odasında sabahtan gidip masada yer kap...
Zaman zaman kavga et yemek sırasında, yanındaki sesli çalışıyor diye onu ikaz et...
Çokça dinliyorum bunları dostumdan...Şahit oluyorum işte arada gittiğimde...
Sınav zamanları o bize geliyor..
Bizimkiler, artık 3 kızımız oldu diyorlar...
Hakkaten evimizin bir ferdi oldu, ne hoş...
Finaller yaklaştı...
Haftaya salı ilk sınav var. Seviyorum sınav zamanlarını, koşturmacayı, heyecanı...
Garip :)
Can dostum gelecek, sınavlara birlikte çalışacağız, bizde kalacağız...
Gelsin, o da bizden oldu...
Günlerden perşembe veya cuma.
O gün okul var, hazırlandım, çıktım evden, yağmur çiseliyor.
Çok severim yağmuru, hele o sesi yok mu alır götürür beni çok uzaklara...
Huzurdur yağmur, temizler, ısıtır...
Seviyorum yağmuru...
Işıtır içimi...
Çok severim yağmurda yürümeyi,
Şakır şakır yağacak da sırılsıklam olacak insan yağmurda...
Paçalarından akacak yağmur suları...
Çıktım evden, yürüyorum tramvaya doğru.
Ama aklım yağmurda,
tam 5 kez, evet tam 5 kez bir ileri bir geri gidiyorum...
Okulu asmak işime gelmiyor, yağmuru bırakıp okula gitmekse hiç içime sinmiyor...
Sonunda yağmur kazanıyor, "amaaann" diyorum asıyorum okulu...
Şakır şakır yağan yağmurdan herkez kaçıyor, kimi şemsiye açmış koşarak gidiyor, kimi sığınmış bir köşeye...
Ortalıkta bir ben kalıyorum...
Ben onlara bakıyorum, onlar bana bakıyorlar...
Yağmuru da ıslanmayı da seviyorum...
O gün sırılsıklam olup eve döndüğümde kapıyı annem açıyor...
Gitmedin mi okula diyor, "yok" diyorum...
Aklım hala yağmurda, "nasıl da güzeldi" diye düşünüyorum
Pişmanlık mı? Asla...
Gitseydim pişman olacaktım, adım gibi biliyorum...
Sonrasında, ateşler içinde tam 5 gün evde yatıyorum...
Biraz gözüm açıldığında, elime kitap alıyorum, yattığım yerden finallere çalışıyorum...
Nasıl çalışmaksa artık:)
5 günün sonunda düşünüyorum:
Çalışamadım, hastalandım...
Peki ya pişman mıyım?
Bir daha aynı fırsatım olsa, yine yaparım yine yaparım...
Tam 11 sene olmuş, ne çabuk..
Oysa daha dün gibi hatıralar taptaze dimağımda...
Arkadaşlarla toplanmalarımız, hızlı dönemler, delikanlılık, idealler peşinde koşturmacalar...
Okumalar..
Bol bol okumalar...
Bir yandan da okul, eve yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta...
Kampüs çok soğuk, esentepe diyorlar hatta...
Şehrin dışında neredeyse...
Bugünki gibi etrafı yüksek binalarla, yurtlarla, otellerle çevrili değil...
Tramvay okulun içine girmiyor ( şimdi giriyor ), kapıda bırakıyor...
İster tıklım tıklım servise binip git, ister yürü...
Hele de soğuksa...Çekilmez yürümek, tek başınaysan üstelik...
Bazen can dostumun yurdunda kalıyorum, kampüsteki...
Onun kartıyla giriyorum yurt sakinlerinden biri gibi, zaten benziyoruz da birbirimize...
Ne de zor yurt hayatı..
Çamaşır yıka, ütü yap, çalışma odasında sabahtan gidip masada yer kap...
Zaman zaman kavga et yemek sırasında, yanındaki sesli çalışıyor diye onu ikaz et...
Çokça dinliyorum bunları dostumdan...Şahit oluyorum işte arada gittiğimde...
Sınav zamanları o bize geliyor..
Bizimkiler, artık 3 kızımız oldu diyorlar...
Hakkaten evimizin bir ferdi oldu, ne hoş...
Finaller yaklaştı...
Haftaya salı ilk sınav var. Seviyorum sınav zamanlarını, koşturmacayı, heyecanı...
Garip :)
Can dostum gelecek, sınavlara birlikte çalışacağız, bizde kalacağız...
Gelsin, o da bizden oldu...
Günlerden perşembe veya cuma.
O gün okul var, hazırlandım, çıktım evden, yağmur çiseliyor.
Çok severim yağmuru, hele o sesi yok mu alır götürür beni çok uzaklara...
Huzurdur yağmur, temizler, ısıtır...
Seviyorum yağmuru...
Işıtır içimi...
Çok severim yağmurda yürümeyi,
Şakır şakır yağacak da sırılsıklam olacak insan yağmurda...
Paçalarından akacak yağmur suları...
Çıktım evden, yürüyorum tramvaya doğru.
Ama aklım yağmurda,
tam 5 kez, evet tam 5 kez bir ileri bir geri gidiyorum...
Okulu asmak işime gelmiyor, yağmuru bırakıp okula gitmekse hiç içime sinmiyor...
Sonunda yağmur kazanıyor, "amaaann" diyorum asıyorum okulu...
Şakır şakır yağan yağmurdan herkez kaçıyor, kimi şemsiye açmış koşarak gidiyor, kimi sığınmış bir köşeye...
Ortalıkta bir ben kalıyorum...
Ben onlara bakıyorum, onlar bana bakıyorlar...
Yağmuru da ıslanmayı da seviyorum...
O gün sırılsıklam olup eve döndüğümde kapıyı annem açıyor...
Gitmedin mi okula diyor, "yok" diyorum...
Aklım hala yağmurda, "nasıl da güzeldi" diye düşünüyorum
Pişmanlık mı? Asla...
Gitseydim pişman olacaktım, adım gibi biliyorum...
Sonrasında, ateşler içinde tam 5 gün evde yatıyorum...
Biraz gözüm açıldığında, elime kitap alıyorum, yattığım yerden finallere çalışıyorum...
Nasıl çalışmaksa artık:)
5 günün sonunda düşünüyorum:
Çalışamadım, hastalandım...
Peki ya pişman mıyım?
Bir daha aynı fırsatım olsa, yine yaparım yine yaparım...
13 Kasım 2010 Cumartesi
Hayat Hep Olduğu Gibi Aslında...
Hayat ne güzel...
Sıcacık simidin buğusu mutlu ediyor beni.
Kırmızı önlüklerimizle anaokulundan dönerken, evde beni bekleyen oyuncaklarımı düşlüyorum..
Ve annemin kurufasülyesini çıtır çıtır yanan sobanın yanında yemeyi.
Kardan adamı, burnundaki havucu ve hatta kömür gözlerini çok seviyorum.
Garajın çatısından aşağı uzanan buzları kırmayı...
Üşümesini ellerimin, ayaklarımın su içinde kalmasını,
Kış günü bile çocukça koşturmaktan sırtımın sırılsıklam olmasını...
Kızaklarla mahalledeki arkadaşlarla çılgınca kaymayı özlğyorum...
Sonra baharı...
Yazı, güneşi, susamayı...
Temmuz'da öğlen güneşinde kavrulup kahverengi bir ton almayı :)
Hatice'yle çukura girip kırdığımız BMX'i hatırlamayı...
Gülmeyi..
Dizimin kabuk tutan yaralarını...
Hale'yle arabaların siboplarından gelen "fısss" sesini dinlemeyi...
Sahibi gelirken tabana kuvvet kaçmayı:)
Kayısı ağacının dallarına ev yapmayı,
Kirazdaki kırmızı boncuklu tırtılı...
Maçta kaleci olmayı, çelik-çomakta koşturmayı...
Bilyelerimi, gazoz kapağının içine çamur doldurup oynamayı...
Fener alayını, şivlilikte komşulardan şekerli leblebi toplamayı...
Oyun arkadaşımın sobada fıss diye erimesine ağlamayı..
Uçan balonumun ellerimden kayıp gitmesini belki de, onu öylece çaresizce izlerken bile, çocukça bir duyguyla daha güzel yerlere gidiyor olması duygusunun beni teselli ettiğini hatırlıyorum..
Çocukken, hayat tozpembe değil aslında...
Hayat hep olduğu gibi...
Biz sadece tercihlerimizi yaşıyoruz...
Oysa çocuk gözüyle bakabilsek hayata,
Hatanın da bir olasılık olduğunu kabullenebilsek...
Başarmanın, doğrulardan örülmüş bir çember olmadığını kabul edebilsek...
Çocukça bir hayat sürebilsek keşke...
İşte o zaman -di'li geçmiş zamanlara ihtiyaç duymazdık hiç...
Hilal Timur
Sıcacık simidin buğusu mutlu ediyor beni.
Kırmızı önlüklerimizle anaokulundan dönerken, evde beni bekleyen oyuncaklarımı düşlüyorum..
Ve annemin kurufasülyesini çıtır çıtır yanan sobanın yanında yemeyi.
Kardan adamı, burnundaki havucu ve hatta kömür gözlerini çok seviyorum.
Garajın çatısından aşağı uzanan buzları kırmayı...
Üşümesini ellerimin, ayaklarımın su içinde kalmasını,
Kış günü bile çocukça koşturmaktan sırtımın sırılsıklam olmasını...
Kızaklarla mahalledeki arkadaşlarla çılgınca kaymayı özlğyorum...
Sonra baharı...
Yazı, güneşi, susamayı...
Temmuz'da öğlen güneşinde kavrulup kahverengi bir ton almayı :)
Hatice'yle çukura girip kırdığımız BMX'i hatırlamayı...
Gülmeyi..
Dizimin kabuk tutan yaralarını...
Hale'yle arabaların siboplarından gelen "fısss" sesini dinlemeyi...
Sahibi gelirken tabana kuvvet kaçmayı:)
Kayısı ağacının dallarına ev yapmayı,
Kirazdaki kırmızı boncuklu tırtılı...
Maçta kaleci olmayı, çelik-çomakta koşturmayı...
Bilyelerimi, gazoz kapağının içine çamur doldurup oynamayı...
Fener alayını, şivlilikte komşulardan şekerli leblebi toplamayı...
Oyun arkadaşımın sobada fıss diye erimesine ağlamayı..
Uçan balonumun ellerimden kayıp gitmesini belki de, onu öylece çaresizce izlerken bile, çocukça bir duyguyla daha güzel yerlere gidiyor olması duygusunun beni teselli ettiğini hatırlıyorum..
Çocukken, hayat tozpembe değil aslında...
Hayat hep olduğu gibi...
Biz sadece tercihlerimizi yaşıyoruz...
Oysa çocuk gözüyle bakabilsek hayata,
Hatanın da bir olasılık olduğunu kabullenebilsek...
Başarmanın, doğrulardan örülmüş bir çember olmadığını kabul edebilsek...
Çocukça bir hayat sürebilsek keşke...
İşte o zaman -di'li geçmiş zamanlara ihtiyaç duymazdık hiç...
Hilal Timur
11 Ekim 2010 Pazartesi
Taze Ekmek Arası Umutlarım
Hangi iklimin çiçeğisin sen? Hangi yağmurlarda ıslandın boy verirken? Hangi şefkatli anne eli değdi saçlarına, sen büyürken? Peki ya nerelerdeydin? Nerelerdeydin ben ölürken? Umudumu gizli tuttum, Derdi bir bardak suyla yuttum, Kendi saçımı kendim okşasam da, mesuttum. Islanmıştı gözlerimin altı, Rüzgâra tuta tuta kuruttum. Niçin yıpranmıştı defterin sayfaları? Gözlerim eski eski baksa da, Umut daha sıcacıktı. Gelmeni istedimse de ketumca bekledin, Şüphesiz, bir bildiğin vardı. Tamam o zaman, Ben beklerim sabırla her an, Nasıl olsa gelirsin bir gün, yok hiç güman, Sen, Sen uzaklardan bana bakan, Ne renkti gözlerin? Yok hayır, unutmadım, Hiç gözlerine bakamadım ki utancımdan. Ben seni bitmeyen bir umutla, Gönlüme verdiğim komutla, Gözlerime buğu saçan bulutla, İçimde yeşerttiğim yakutla sevdim. Öyle çok sevdim ki seni, Kızamadım geç kaldığına dahi, Ve kıyamadım o inciye, gözlerindeki hani. Ömür defteri… Çevrildikçe sayfalar, Yıpransa da vücutlar, Hep taze kalır umutlar, Ömür defteri… Sen gelmeden kapansa dahi, Yine de bulurum, yazıldıysa, seni… 26.06.08 / KONYA / 11.51 |
|
Gün Işığında Kalan Emanet
Sevgim emanetti sende,
Hani bir gün dönüp geri alacağım,
Göz değmemiş pamuklara saracağım,
Öylece, sonsuza dek saklayacağım sevgim...
Geri gelmedim,
Çünkü daha gitmemiştim,
Sen düşünmeden ittiğinde,
Ben henüz bitmemiştim.
Hani ya?
Nerede emanetim?
Bu ne vicdansızlıktır söyle!
Neden sahip çıkmadın emanetime?
Ne ettin?
Giderken beni kimlere terk ettin?
Büyük adam olmuşsun şimdi hemi!
Arkandaki döküntüleri bile toplayamazken,
Büyüklük bunun neresinde, hani?
"Kuzuyu güden kurdu görür"düyse eğer,
Çoban kuzuyu neden kurda verir, hakikat bir yalanmış meğer!
Emanet,
Ehline verildiyse, rahat et,
Emanet,
Sen gibisine rast geldiyse, yazık, yandı tüm millet!
İşte senin gerçek adın, hıyanet!
Bu nasıl gidi bir illet!
Düşsün be Sinan'ım,
Düşsün artık yakandan da, rahat et...
28 Eylül 2010 / KONYA / 17.25
Kocasinan
Hani bir gün dönüp geri alacağım,
Göz değmemiş pamuklara saracağım,
Öylece, sonsuza dek saklayacağım sevgim...
Geri gelmedim,
Çünkü daha gitmemiştim,
Sen düşünmeden ittiğinde,
Ben henüz bitmemiştim.
Hani ya?
Nerede emanetim?
Bu ne vicdansızlıktır söyle!
Neden sahip çıkmadın emanetime?
Ne ettin?
Giderken beni kimlere terk ettin?
Büyük adam olmuşsun şimdi hemi!
Arkandaki döküntüleri bile toplayamazken,
Büyüklük bunun neresinde, hani?
"Kuzuyu güden kurdu görür"düyse eğer,
Çoban kuzuyu neden kurda verir, hakikat bir yalanmış meğer!
Emanet,
Ehline verildiyse, rahat et,
Emanet,
Sen gibisine rast geldiyse, yazık, yandı tüm millet!
İşte senin gerçek adın, hıyanet!
Bu nasıl gidi bir illet!
Düşsün be Sinan'ım,
Düşsün artık yakandan da, rahat et...
28 Eylül 2010 / KONYA / 17.25
Kocasinan
27 Eylül 2010 Pazartesi
...
Kırgınlığım lunaparkta unutulmuş bir çocuğun nefreti kadar.
Sorun atlı karıncalar değil, arkamdan dönüp duran dönme dolaplar!!!
Eğer inceldiği yerden kopmasına izin vermezsen,
Gün gelir en sağlam yerinden kopar.
Canın yanar...
Sunay Akın
2 Eylül 2010 Perşembe
GİDEMEM
Bu şarkıyı açarak şiiri okumanız tavsiyesiyle...
Bazen daha fazladır her şey
Bir eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç bir şarkı tut
Ya da bir kitap oku mutlaka iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Bir şiirden bir sözden
Bir melodiden bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Bir eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç bir şarkı tut
Ya da bir kitap oku mutlaka iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Bir şiirden bir sözden
Bir melodiden bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Sezen Aksu
19 Ağustos 2010 Perşembe
13 Ağustos 2010 Cuma
Kendine İyi Bak
Yan yana geçen geceler unutulup gider mi
Acılar birden biter mi
Bir bebek özleminde seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi.
Suya hasret çöllerde beyaz güller biter mi
Dikenleri göğü deler mi
Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi.
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur.
İçimdeki fırtına, kör kurşunla diner mi
Kavgalar kansız biter mi
Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi
Şu kahpe dünya seni bana düşman eder mi
Dostluklar birden biter mi
Bir kardeş selamında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur.
Acılar birden biter mi
Bir bebek özleminde seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi.
Suya hasret çöllerde beyaz güller biter mi
Dikenleri göğü deler mi
Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi.
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur.
İçimdeki fırtına, kör kurşunla diner mi
Kavgalar kansız biter mi
Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi
Şu kahpe dünya seni bana düşman eder mi
Dostluklar birden biter mi
Bir kardeş selamında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur
Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur.
Ali Çınar
12 Ağustos 2010 Perşembe
Öperek Uyandırdım Bu Sabah Ayrılığı
...
Öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
Fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
Kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
Manzaraysa ayrılığa sıfır! İşte her şey hazır..
Acılarımla iki lafın belini kırdık.
Yokluğunda bir kuş sütü eksik..
Yalnızlığım ve ben; seni çok bekledik...
Cemal Süreya
10 Ağustos 2010 Salı
Hala Koynumda Resmin
| |||||
|
30 Temmuz 2010 Cuma
Sebepsiz Sevmektir Aşk
Sebepsiz sevmektir aşk,
nedeni olmadan bağlanmak birine.
Gözlerine baktığında erimektir içten içe,
Elle...rini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.
Hatta sarıLamamktır utançtan,
Çünkü utanmaktır sevmek aslında,
Sevmek nedir aslen?
Ölmek mi uğruna?
Yaşamak mı onunla?
Sevmek mi ömür boyunca?
yoksa ayrılmak mı gerekince?
Nedir insanı başkasına bağlayan?
Güzelliğimi?
bilmez kimse bu soruların cevabını..
Kimi sever güzelini,
Kimi sever özelini...
nedeni olmadan bağlanmak birine.
Gözlerine baktığında erimektir içten içe,
Elle...rini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.
Hatta sarıLamamktır utançtan,
Çünkü utanmaktır sevmek aslında,
Sevmek nedir aslen?
Ölmek mi uğruna?
Yaşamak mı onunla?
Sevmek mi ömür boyunca?
yoksa ayrılmak mı gerekince?
Nedir insanı başkasına bağlayan?
Güzelliğimi?
bilmez kimse bu soruların cevabını..
Kimi sever güzelini,
Kimi sever özelini...
CAN YÜCEL
29 Temmuz 2010 Perşembe
15 Temmuz 2010 Perşembe
Baba, Anneme İyi Bak
Baba,
Anneme iyi bak olur mu?
Benden sana evlat vasiyetidir
Baba, anneme iyi bak! ...
Akşam en heyecanıyla televizyon izlerken,
Sen anneme bak.
Yaşanmışlıklarını göreceksin çocuksu bakışlarında;
Yaşattıklarını, yaşatamadıklarını,
Sana adanmış koskocaman bir ömrü göreceksin bakışlarında
Akşamları geç geldiğinde
Yiyemediği lokmaları göreceksin,
Boğazına dizilen...
Sen kızmayasın diye,
Uyurken komşulara gidişlerini,
Bizim ağzımızı kapatmalarını,
Yüreğinin ağzına geldiği zamanları göreceksin.
Baba, anneme iyi bak!...
-‘'Hanım ben gidiyorum ‘' dediğinde,
Sen merdivenleri inene kadar
Ardından bakan insana bir kez durup,
Merdivenin 5. ci basamağında,
Sen bak!
Gözlerinde sen daha gitmeden
Seni özleyen bir kadın göreceksin.
Sokakta gördüğün arkadaşının sıktığın eli gibi bir kez olsun sarıl ona.
Sıkıca!
Sevgiyle!
Saatlerini harcadığın kahve sandalyesinde,
Yudumlarken bardağından çayını;
Hiç birinin tadının
Annemin çayının tadına benzemediğini fark ederek;
Evde, senin için yemek yapmanın telaşında olan
O kadını düşün.
Koyarak üç beş kuruş
Yarım bıraktığın bardağın yanına, En hızlı adımlarınla koş baba.
Seni terk eden annen gibi,
Ardından bıçaklayan dostların gibi,
Senin kıymetini bilmeyen evlatların gibi değil...
Ne zaman düşsen,
Canın acımasın diye düştüğün yere çimen olan,
Her bayramda senin elini
‘'evimin direği ‘' diyerek öpen o kadına iyi bak baba...
Ne kadar usulca çıksan da merdivenleri
Senin geldiğini daha ilk basamakta anlayan kadına,
Yüzün asıksa, Mutfağında sessizce ağlayan
Ama sana soğanın ne kadar acı olduğunu söyleyen kadına,
Sen hastaneye yattığında;
Ağlarken uyuyan, uyanınca ağlayan;
‘'bu ev çok büyük geldi bana ‘' diyen
Anama iyi bak baba.
Sarıl bu anneler gününde boynuna.
Tut ellerinden, öpüver.
Ve deki ona;
‘'Siyah saçlarımın terk ettiği yıllarımdan geriye,
Bir sen kaldın ve ben
Bir tek sana kaldım.!''
Anama iyi bak baba
Onun gözlerinde sana adanmış
Koskocaman bir ömür göreceksin !!!!
Ersin Hoşgenç
Şiir bu blogdan izin alınarak alıntılanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)